(D. 23 Kasım 1906, Adapazarı - Ö. 11 Mayıs 1954, İstanbul)
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde çalışarak İstiklâl Madalyası sahibi olmuş ve bir ara da Adapazarı belediye başkanlığı (1922) yapmış olan Mehmet Faik Bey’in oğlu. Adalı, Sait Faik Adalı, S. F. imzalarını da kullandı. Aile “Abasızoğulları” diye anılırdı, ancak soyadı yasası çıktığında, Sait Faik’in isteği ile “Abasıyanık” olarak nüfus kütüğüne geçirildi. Gelir düzeyi oldukça iyi bir aile ortamında mutlu bir çocukluk hayatı geçirdi. İlköğrenimini yabancı dille eğitim veren Rehber-i Terakki okulunda bitirdikten sonra Adapazarı Lisesine kaydoldu. Ancak araya 1. Dünya Savaşı ve işgal yılları bu öğrenimini aksattı. Savaş ve işgal bittikten sonra babasının ticari faaliyeti için ailenin İstanbul’a gitmesi üzerine (1924), bir süre İstanbul Erkek Lisesinde öğrenim gördü. Ancak, onuncu sınıftayken, Arapça hocasının minderine iğne koydukları için 41 arkadaşı ile birlikte Bursa Lisesine (1925) nakledildi. Liseyi 1928 yılında burada bitirdi. Aynı yıl Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesine girdiyse de (1928-30), avare bir öğrencilik hayatı sürdürdüğünden, babasının isteğiyle önce İsviçre’nin Lozan kentine, oradan da kısa bir süre sonra geçtiği Fransa’nın Grenoble Üniversitesinin Edebiyat Fakültesinde üç yıldan biraz fazla (1930-1934) kayıtlı kaldı. Bu arada Fransa’nın ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerini gezdi. Kendisini daha hür bir ortamda bulduğu Fransa’da da öğrenim yerine başıboş ve bohem bir hayatı yaşamayı tercih etti. Bu hayat ona, hikâyelerini zenginleştirecek olan bir yığın insan, çevre ve olaylarla karşılaşma fırsatı verdi. 1935 yılı başlarında babası tarafından geri çağrıldığı için Türkiye’ye döndü.
Babasının kendi işi dışında, sermaye vererek ve bir yakınlarıyla ortak ederek kurduğu ticarethane, altı ay içinde ortağının hileli davranışı nedeniyle iflas (1936) etti. Kısa bir süre de Haber gazetesinde adliye muhabirliği yaptı. Aynı yıl içinde ilk kitabı Semaver (1936) çıktı. Bundan sonra hayatını belli bir mesleği olmaksızın, sağlığında babasının, onun ölümüyle (29.10.1939) de gelir durumu iyi olan annesinin verdiği harçlıkla ve yayınladığı hikâyelerin telif ücretleriyle devam ettirdi. Üçüncü kitabı Şahmerdan’daki (1940) Çelme adlı hikâyesindeki “Askerin ayağı tökezledi” cümlesi yüzünden Askeri Mahkemeye verildi, Ankara’da yapılan yargılaması beraatla sonuçlandı. 1944 yılında yayımlanan Medar-ı Maişet Motoru adlı romanı asılsız bir ihbar üzerine toplatıldı.
Yaşadığı düzensiz hayat ve alkol düşkünlüğü gittikçe sağlığını bozdu. 1944’te hastalığına siroz teşhisi konuldu, 1951’de tedavi için gittiği Paris’ten de sağlığı için hiçbir teşebbüse geçmeden, birkaç gün içinde geri döndü. Zaman zaman gelen krizler hayati tehlike gösterdiğinden 5 Mayıs 1954’te hastaneye yatırıldıysa da altı gün sonra öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Yazı hayatına şiirle başlayan Sait Faik, Hamal adını taşıyan ilk şiirini Adapazarı’ndaki öğrencilik yıllarında yazmıştı. Bu şiir yıllar sonra (21 Ocak 1932) Mektep dergisinde yayımlandı. Bundan sonra seyrek de olsa şiirler yazıp yayımladı. Bu şiirlerinin on altısını Şimdi Sevişme Vakti (1953) adıyla kitaplaştırdı. Tamamı serbest tarzda olan bu şiirler için Mehmet Kaplan, esasen onun şair mizaçlı bir insan olduğunu, bu özelliğinin hikâyelerinde de görüldüğünü söyleyerek, az sayıdaki bu şiirlerin güzelliğine dikkat çeker. Hece ile yazdığı ve kitabına almadığı diğer şiirlerinde Faruk Nafiz (Çamlıbel) ve Necip Fazıl (Kısakürek) tesiri görülür. Kitabına aldığı on altı şiirinden başka, almadığı yirmi beş kadar şiiri, Şimdi Sevişme Vakti’nin, onun ölümünden sonraki basımlarına eklenerek yayımlandı.