Sinema oyuncusu, yönetmen, senaryo yazarı. 25 Haziran 1945, Fatih / İstanbul doğumlu. Babası Halit Şoray Devlet Demiryolları’nda memur, annesi ev hanımıydı. Şarkıcı ve sinema oyuncusu Nazan Şoray’ın ablasıdır. Rami Taş Mektebi’nde başladığı öğrenimini Feriköy İlkokulu’nda tamamladı. Ardından Fatih Kız Lisesi orta bölümünü bitirdi. 1954 yılında annesiyle babası boşandı. Anne ve çocuklar Karagümrük’e taşındı. Sinema oyuncusu olan ev sahipleri Emel Yıldız’la birlikte gittiği film setinde Türker İnanoğlu’nun dikkatini çekti ve İnanoğlu “Köyde Bir Kız Sevdim” filminin başrolünü ona verdi. Ardından yeni teklifler aldı. Basının da dikkatini çekti ve “Sinema” dergisine kapak oldu (1961). Ayrıca “Ses”, “Artist”, “Büyük Gazete” gibi magazin dergilerinde de yer aldı.
Yeşilçam’da kendisine bir yer edinen Şoray, başrolünü dönemin en ünlü aktörü Ayhan Işık’la paylaştığı “Acı Hayat” filmiyle ilk önemli çıkışını yaparak seyirci arasında büyük bir etki gücüne sahip oldu. Bu filmle, 1964’te I. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Ayrıca “Acı Hayat” filmi o güne kadar yapılmamış en başarılı, en şiirsel görüntülü aşk filmi olarak sinema yazarları tarafından yılın filmi seçildi. Bu süreçte, annesinin arkadaşı Rüçhan Atlı onu koruyup kolladı. Türkân Şoray, baba sevgisinden ve yakınlığından yoksun büyüdüğü için aradığı ilgiyi, kendisinden 23 yaş büyük olan Rüçhan Adlı’da bulmuştu. Aralarında başlayan bu ilişki yirmi yıl sürdü.
Türkân Şoray, 1966’nın sonlarına doğru birbiri ardına filmler çevirmeyi sürdürdü. Ancak bu filmler hep benzer konuları işlemekteydi ve bu yüzden durumu sarsıldı; yapımcılar onu kara listeye aldı. Bu durumu atlatmak için “Şoray Kanunları”nı oluşturarak deklare etti. Bu ağır koşullar 1967’de yazılı bir metne dönüştürüldü. Bundan sonra Şoray’ın ünü ve gişe geliri öylesine yükseldi ki hiçbir firma, yönetmen ve oyuncu ona karşı çıkamaz oldu, onunla sözleşme yapmak için birbirleriyle yeniden yarışa girerler. Bu kanunlarla Rüçhan Adlı, Şoray’ın Yeşilçam’daki imajını yeniden koruma altına almış oldu. 1960’larda Yeşilçam sinemasında Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Türkân Şoray gibi dört büyük kadın oyuncu vardı. Şoray, bu dörtlü içinde yönetmenlik de yapmış olan tek oyuncuydu.
Türkân Şoray’ın, Türk sinemasının en güzel resim veren oyuncusu oluşu, tip olarak da Türk kadınını yansıtması, halkın içinden gelmesi, zor koşullarda büyümüş olması onu halka daha yakınlaştırdı. Türk sinemasında hiçbir kadın oyuncu onun gibi çevresinde yaygın bir etkinliğe sahip olmamıştır. Bu özellikleriyle sinemamızda farklı bir yer açtı kendine ve öteki kadın sanatçılara da örnek oluşturdu. Sinemada en yüksek fiyata sahip oluşu, en çok aşık olunan kadın oluşu, kendisine özgü yasaklar koyuşu, her rolün altından başarıyla kalkması, farklı güzelliği, bir “Sultan”, bir efsane oluşuyla ve diğer yönleriyle sinemadaki yerini de pekiştirdi.
1970’lerin başında da sinema siyasetini sürdüren Şoray, “Sultan Gelin”, “Cemo”, “Memo” gibi filmlerde başarılı olurken, kimi filmlerinde de başarıyı yakalayamadı. 1972 yılında önemli bir döneme girerek çevirdiği film sayısını azalttı. “Cemo” filminin çekimlerinde attan düşerek felç tehlikesi geçirdi. İlk yönetmenlik deneyimi olan “Dönüş” filmi, düşünülenin tersine başarılı oldu ve Moskova Film Festivali’nde özel ödül aldı (1973). Ancak ikinci yönetmenlik denemesini yaptığı “Azap” filmi başarılı olamadı.
Türkân Şoray, 1970’li yıllarda daha kişilikli filmlere imza atmayı denedi. 1976’da üçüncü yönetmenlik denemesi olan Bodrum Hakimi’ni çekti ve kendisi başrolünde oynadı. 1977 yılında, en güzel filmlerinden biri olan Selvi Boylum Al Yazmalım’da oynadı ve bu filmle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldı. 1980 yılında film yapmadı. 1981’de son yönetmenlik ürünü olan Yılanı Öldürseler filmiyle yeniden sinemaya döndü. Ancak bu sıralarda bağımsız sinemanın önü açılığından halk Yeşilçam filmlerine gitmemeye başlamıştı. Yine bu sırada kadın dünyasını sorgulayan filmler öne çıkmaya başladı. 1980’li yıllarda Şoray Kanunları yıkıldı ve Türkân Şoray Mine adlı filmiyle kadın filmlerinde öncü oldu. Rüçhan Adlı’yı 1983’te terk ederek, tiyatro ve sinema oyuncusu Cihan Ünal ile evlendi; bu evlilikten Yağmur adını verdikleri bir kızları oldu. Birkaç filmde Ünal’la birlikte oynadılar ama bu filmler pek iş yapmadı. 1987 yılında Cihan Ünal’la ayrılırlar. 19990’lı yılları birkaç filmle kapattı. 2000 yılında çevirdiği ve Şener Şen’le oynadığı İkinci Bahar adlı televizyon dizi filmiyle çok büyük bir başarı elde etti. Birkaç dizi filmde daha oynadıysa da daha fazla sürdürmedi. 2004 yılında oynadığı Mürüvvetsiz Mürüvvet, son oldu.
Oynadığı ünlü filmler arasında; Ekmekçi Kadın (1965), Bir Dağ Masalı (1968), Cemo (1972), Selvi Boylum Al Yazmalım (1977), Hazal (1979), Mine (1982), Gramofon Avrat (1987) ve On Kadın (1988) filmleri sayılabilir. Oynadığı televizyon dizileri de şunlardır: Tatlı Betüş (1993), Bir Aşk Uğruna (1996), Gözlerinde Son Gece (2000), İkinci Bahar (2000), Tatlı Hayat (2002), Cemile (2006). 1973 yılında, kendi adını taşıyan bir ilköğretim okulu yaptırarak eğitime katkıda bulunan Şoray, çok sayıda ödül kazanmıştır.