Turabi, Harabi (Deli Bekir) dönemlerinde,(1860/1870) Mestci Şeyh adında, bir sahte Şeyh varmış. O günkü Ebüsak tekkesinin oralarda oturuyormuş. Etrafındakilere evliyalık satar, keşif keramet Satar, gösteriş yaparmış...
Bir gün Turabi ile karşılaşır[1]. Gösteriş yapacak ya. Kendisini dindar göstermek için, keşif keramet satmak amacı ile; kırıcı, incitici, hakaret vari sözler söylemiş, sonrada hakaretlerle Turabiyi Sopa ile dövmüş, incitmiş, hırpalamış...
Turabi üzüntüsünden, kahrından Çay ilçesine gitmiş. Duruma Harabide (Deli Bekir ) çok üzülmüş.
Aradan bir hafta on gün geçmeden korsan, sahte Mestci Şeyhini, bir sünnet düğününe davet etmişler. Gösteri yapacak ya!
Sünnet düğününde, keramet ve olağanüstü gösteri yapmaya kalkışmış. Mestci Şeyhi kılıcı çekip...
-Bu kılıç, bende kesmez, geçmez birşey olmaz, öldürmez vs.vs.
Diye, başlamış atıp tutmaya. O mahalden eşraftan, birinin çocuğunun karnına, sallamaya vurmaya başlamış. Çocuk, delik deşip olup, orada vefat etmiş.
Mahkemeye çıkarılan Mestci Şeyhini, idam korkusu sarmış. Sonuçta Şeyh ağır suçlu olarak Kütahya ceza evine sürülmüş.
Sonrada, Turabi Hz. Çaydan Afyon’a döner. Üstadını dövdüğü için kırgın ve kızgın olan, Deli Bekir (Harabi) çok sevinir.
Oh! Çeker, sevincinden şu dörtlüğü söyler.
Harabî dostun gönlünü men’eder
Münafıklar mü’minlere kasteder
İnsan , hayrı şerri kendi kesbeder
Mustahaktır sana bekle zindanı
Harabi bu dörtlükle, sevincini ilan eder.
Kaynak
- Edip Ali Baki., Ciloğlu Deli Bekir (Harabi), Doğan Basımevi, AFYON 1945.,s,62