Umre yapmak, belli zamana mahsus değildir. Senenin her ayında ifa edilebilen küçük bir hactır. Haccı asgardır. Zira onda, Arafat ve Müzdelife vakfeleri, şeytan taşlama ve kurban kesme gibi menasik bulunmadığından buna, küçük (haccı asgar) denilmiştir.
Umre: ihram, tavaf, saıy ve tıraştan ibaret dört maddelik menasik ile yapılan sünnet-i müekkede bir ibadettir. Umn Hanefi ve Malikilere göre sünneti müekkede, Safilerle Hanbelilere göre farzdır.
Peygamberimiz (s.a.v):
"Umre, gelecek umreye kadar (iki umre arasındaki) günahlara kefarettir. Makbul olan haccm mükafatı da ancak cennettir" buyurmuştur.
Diğer bir hadiste:
"Ramazandaki bir umre, sevap bakımından, benimle birlikte yapılan bir hacca eşittir" buyrulmuştur.
Peygamberimizin (a.s) dört defa umre, biri şevval de, ikisi zilkade de, dördüncüsü de hac ile yaptığı umre. Bir defe hacları olmuş, ikinci defa hac yapma fırsatını bulamadan, dar-ı bekaya irtihal buyurmuşlardır.
Umre yapmanın tekrarı ve sakıncalı zamanları:
Umre'nin senede veya ayda birden fazla tekrarlanmasında sakınca olmadığı gibi aksine sevaptır. Ancak Mekkeli olmayan afakilerin, Mekke'de bulundukları sürece nafile umre yerine, nafile tavaf yapmayı tercih etmeleri daha uygun olur. (Diy.H.İlmihali)
Hac günlerinde yani arefe ile dört bayram günleri olmak üzere beş gün içinde umre yapmak mekruhtur. Çünkü bu günler hac menasikinin ifası günleridir.
Hac yapacak olan Mekkeli ve Ramazan ayım mekkede geçirenlerin, hac aylarında yani ramazan bayramından kurbana kadar umre yapmaları yasaklanmıştır. Bu mevsimde bunların umre yapmaları günahtır. Şayet yapılırsa yani temettü veya kıran yaparsa, suç işlediğinden ceza kurbanı lazım gelir. Çünkü bunların hac ayları girmeden önce umre yapma imkanları mevcuttur.
Ancak bunların sadece umre yapmalarında sakınca yoktur. (hediyetül alaiyye226)
Hac aylarında (Ramazandan sonraki aylarda) hac yapmaya gelen afakilere (dışarıdan gelen Müslümanlara) umre yapmalarına ruhsat tanınmıştır. Böyle kişiler umre ve hac yapmakta serbest olup üç türlü hac şeklinden dilediğini yapabilirler. (M. Menasık Bedayi 2/169)