Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alana, kent, şehir deniliyor. Şehir Farsça asıllıdır, Arapçada Medine, Yunancada polis olarak geçmekte.
İlk çağlardan itibaren insanoğlu can ve mal güvenliğini sağlamak, zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilmek, yaşamını sağlıklı devam ettirebilmek için uygun alanları yerleşim yeri olarak tercih etmiştir. Korunma duygusu ile doğal korunaklı mekânlar, beslenmek için av hayvanlarının bulunduğu yerler, tarıma elverişli topraklar, su temini, ticari faaliyetlere uygun yol güzergâhı, Dini ihtiyaçlar, şehirleşmede etkili olmuştur.
Afyon Kalesi de doğal savunma imkânı sağladığı için İlimizin yerleşim merkezi olmasında en önemli etkendir.
Sosyologlara göre Şehirleşmenin tamamlanması için o yerin Fiziksel altyapısı, üst yapısı eksiksiz olmalı. Şehirde yaşayanlar İş bölümünde uzmanlaşmalı, ekonomi gelişmeli, ulusal yasalar benimsenmeli, Eğitim kaliteli ve yüksek seviyede olmalı. Sivil toplum kuruluşları etkin olmalı, sosyal, kültürel faaliyetler, sanat etkinlikleri süreklilik arz etmeli. Şehir yaşam alanları kişiye huzur ve mutluluk veren yerler olmalıdır.
İslam düşünürü Farabi’ye göre ise şehirleri inşa eden insanlar oraya kendi benliklerinde olan inanç, fikir, düşünce ve davranışlarını aksettirirler böylece farklılıklar ortaya çıkar. Meseleye sosyolojik ve felsefi olarak ele alan Farabi şehirleri ikiye ayırır.
1-“faziletli( erdemli) şehir, en son mutluluğa erişmek için, sakinleri arasında karşılıklı yardımlaşma bulunan şehirdir.”
2-Batıl (Çürük, temelsiz, asılsız, Boş, beyhude) şehir halkı, zengin olmak, zevk ve sefa sürmek için her şeyi mubah görür, erdemli davranışa ihtiyaç duymazlar. “İşte bundan dolayı, zaman zaman aralarında uygulayabilecekleri uyum ve adalet, gerçek adalet olmayıp, ancak adalet olmadığı halde, adalete benzeyen bir şeydir” (Farabi, 2005: 67).
Farabi batıl şehri üç şekilde tanımlar.
1) Cahil Şehir: Halkı, mutluluğu, huzuru tanımayan şehirdir ve saadeti de düşünmezler. Kendilerine öğretilse bile onu Kabul etmez ve ona inanmazlar. Onlar ancak servet, sıhhat, şehvet, hür, başına buyruk, dertsiz yaşamak, bunlar için şöhret-itibar kazanmak hayatın gayesidir. Onların en büyük mutlulukları da bütün bu şeylerin bir arada toplanmasıdır.
2) Fâsık (Kötülük eden, fesatçı )Şehir: Bu şehrin halkı mutluluğa erişen işlerin ne olduğunu bilir ve hayal ederler. Bununla beraber bu işlere sarılmayıp Cahil Şehir halkının işlediklerinin aynısına yönelmişlerdir.
3) Delalet (doğru yoldan ayrılma, sapkınlık ) Şehri: Sapık şehirler erdemli şehrin ilkelerinden başka ilkelerle hareket ederler. Bu hak ilkelerin taklitlerini savunurlar. Onların savunduğu mutluluk da gerçek mutluluğun taklididir.
Farabi bu tasnifi yaparken yalnız şehirleri nitelemez, erdemli şehre aykırı şehirlerin halklarının da erdemli şehir halkının benimsediği değerlere aykırı olduklarını söyler (Farabi, 1990: 90). Şehirleri erdemli kılan mimarinin İslamileştirilmesi değil, toplumun faziletidir. “Mekânın şerefi ikamet edenledir.”
Farabi’nin asırlar öncesinde ortaya koyduğu bu tasnife göre bizler hangi sınıf şehirde yaşıyoruz, Erdemli şehirde yaşamak için neler yapmalıyız, faziletli şehri yönetecek kişi nasıl olmalı, hangi özellikler bulunmalı, bunun üzerine kafa yormak, gayret göstermek şehirde yaşayan her bireyin vazifesi olmalı. Hele kendini aydın, münevver, ekâbir takımından görenler için kaçınılmaz bir görev olmalı.
Hoşça kalın. Sağlıcakla kalın.
Hasan Atayım noterde seni sunma sana müsade ettiğin için Turkcell’e gazetesine teşekkürlerimi sunarım