Her yıl ülke insanın açlık ve yoksulluk sınırları araştırma yapan kurumlarca açıklanır. Artık açlık ve yoksulluk sınırının yanına barınma sınırını da eklemek lazım. Vatandaşlarımız yükselen kiralar nedeniyle büyük bir konut sorunu yaşıyor. Bu sorun devam ettikçe toplumsal ve sosyal açıdan olumsuzluklar ortaya çıkacak. Hatta bu sorunlar çeşitli şekillerde kendini göstermeye başladı. Bazı illerde ev bulamayan gençler düğünlerini erteliyor. Ev sahibi ve kiracılar arasında büyük kavgalar yaşanıyor. Barınma sınırının altında kalan insan sayısı her geçen gün artıyor. En önemli ihtiyaçların başında gelen barınma sorunu adeta bir kriz hâline dönüşüyor. Rahmetli Süleyman Demirel’in söylediği gibi bir devletin hukuk devleti olması yetmez. Hukuk devletinin yanında halkın yoksulluk korkusundan kurtulduğu bir sosyal devlet anlayışı da işler hâle gelmelidir. “Bir ülkede herkes tok olacak; herkesin işi olacak, herkesin sırtında bir şey olacak, herkes geleceğe güvenle bakabilecek. İşte bu, yoksulluk korkusundan kurtulma olayıdır. Sosyal devlet, aslında, bir ülkenin bütün fertlerinin pastayı büyütmeye iştirak ettirildiği devletin adıdır. Eğer, bir ülkenin bütün fertleri pastayı büyütmeye iştirak ediyorsa, emekleri karşılığında, alın terleri karşılığında, göz nurları karşılığında oradan paylarını alacaklardır. Şayet, şu veya bu şekilde ettirilmiyorlarsa veya ettirilemiyorlarsa, o pastadan, barınma sınırı dediğimiz veya yoksulluk sınırı dediğimiz ölçüler içerisinde, kişinin insan gibi yaşamasını gerektirecek asgarî ölçüler içerisinde bir geliri, devlet onlara temin etmekle mükelleftir. Bu, sosyal dayanışmadır; yani pastanın büyümesine iştirak edemeyenler, pastadan bir dilimi alabilmek durumundadırlar, pastadan bir dilim onlara verilmek durumundadır.(DYP GRUBU ADINA S.DEMİREL- TBMM TUTANAKLARI) Evet, vatandaş emek ve gayretle çalıştığı ülkesinin zenginliklerinden faydalandırılmalıdır. Mili gelir cebine yansımalı gelirinin gerçek manada arttığını hissetmelidir. Eğer bu sağlanamamış ise en azından asgari düzey olan yoksulluk ve barınma sınırının altına düşürülmemelidir. Eğer düşüyorsa halk ciddi manada fakirleşmiş asgari düzeyin altında çaresizlik ve ümitsizlik içinde yaşamak zorunda kalmış demektir.
Naçizane güzel ve yerinde bir tespit olmuş, kaleminize sağlık Hasan bey.