İnsan birçok duygularla teçhiz edilmiş kıymetli bir varlık. Bu sebeple sadece maddî uzuvlarının işlediklerinden değil hissiyat ve duygularının hareketlerinden de mesul. Şairlerin hayalen yaptıkları hayret ve muhabbet secdelerinin dalâlet oluşu bu mesuliyetin bir göstergesi. Yaratılış itibari ile kendisinden bir farkı olmayan diğer bir insanı âdeta kusurdan münezzeh görürcesine sena edenler, en önemli vakitlerini şahısları anmakla geçirenler, kalplerine şahıs sevgisi yerleştirenler, şahıslara başlarını eğerek muhabbet gösterenler, duygularını yanlış ve tehlikeli bir yöne sevk etmiş olanlardır. Bir fani başka bir faninin karşısında neden eğilir? Fani olan bir başka faniden neden korkar? Kendi hayatının devamını tamamen bir faninin hayatına nasıl bağlar? Bu sorular daha da uzatabiliriz. Önemli olan fanilerin fani oluşunu kavrayabilmek. Her bir uzuv ancak yaratılış amacında kullanılmalıdır. İnsan duygularına verilmiş olan ibadet istidadıyla ancak Allah’a kulluk eder. O duyguların ibadetini yerine getirmemekle birlikte hilâfına hareket etmek ise dünyada ve ahirette de zarar getirecektir. Allah’a secde etmekle görevli olan başımızı, zikirle vazifeli dilimizi, marifetullaha açılması gereken kalbimizi fanilere tahsis etmenin ne büyük bir hata olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.