İnsan kendi vücuduna bile hâkim değilken kalkıp her şeye hâkim ve sahip olmaya çalışıyor. Dağılmaya mahkûm et ve kemikten yaratılmış olduğunu unutarak ölmeyecekmiş gibi bir hayat yaşıyor. Gördüğü âlemin dışında yaşananlardan haberi yok. Kâinatı başıboş ve kimsesiz zannediyor. Akıl sahibi olan insan aklının her şeye yeteceğini düşünerek hata ediyor. İnsan izin verildiği kadar hadiselere güç yetirebilir. Çoğu zaman aciz kalarak yaratanından yardım istemesi bu acizliğinin bir göstergesidir. Bazen en büyük buluşları yaparak insan hayatına katkı sunarken bazen de küçük bir virüsün karşısında mağlup oluyor. Ciğerine yapışan görünmez bir virüse mağlup olunca kendi kuvvet ve kudretini sorgulamaya başlıyor. Ben bilirim dediği anda çaresiz ve kimsesiz kaldığını anlayan insanın yeniden yaratanına yaklaşması gerekli. “Hazret-i Yakup'tan sorulmuş ki: Niçin Mısır'dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de yakınında bulunan Kenan Kuyusundaki Yusuf'u görmedin? Cevaben demiş ki: Bizim halimiz şimşekler gibidir. Bazen görünür, bazen saklanır. Bazı vakit olur ki, en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz." Peygamberler bile ancak yaratanın izin verdiği kadarını görebilmiş ve anlayabilmişlerdir. Eğer insan kâinatın sahibine inanır ve teslim olursa kuvvetli olur. Eğer kendi sınırlı ve geçici kuvvetine güvenmeye devam ederse başarısız ve mağlup olacaktır.