İnsanlığın yaşadığı buhranın en büyük sebebinden biriside ötekinin haklarını savunamamasıdır. Kendi yaşantısı veya fikriyatı dışında olanı öteki olarak nitelendiren insan, başkasının yaşadığı haksızlık ve mağduriyetlere göz kapamaktadır. Kendisine zarar dokunmadıkça hiçbir şeye ses çıkarmayanlar sıra kendilerine gelince en yüksek dereceden bağırmaktadırlar. Ortak yaşamın şartlarını yerine getirmek noktasında doğru hareket edemeyen insanoğlu kendisi için istediğini öteki için de istemedikçe gerçek huzuru bulamayacaktır. Gücü ele geçirenlerin kendilerinin dünya görüşlerine göre bir toplum oluşturma isteği her yeni dönemin ötekilerini oluşturmaktadır. Özellikle ülkemizde yıllardır ben ve öteki kavgası devam etmektedir. Kimse ötekini kabullenerek beraber yaşayabilmeye yanaşmamaktadır. Öteki kim ise o sürekli ezilmelidir ki bizim görüşlerimiz ve hayat anlayışımız yaşasın düşüncesinden hiçbir zaman vazgeçilememiştir. Öteki düşüncesinden beslenmekte bir çıkar ve menfaat söz konusu olduğundan herkesin bir ötekisi vardır. Kendi taraftarlarını pekiştirmek ve bir arada tutabilmek içinde öteki fikri iyi bir araçtır. Bireysel başvuru ile ilgili konferansta konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan bu konu ile ilgili neler söylemiş ona bakalım. “Son olarak bireysel başvurunun geleceği, her şeyin ötesinde insanı merkeze alan, insanın temel haklarına ve haysiyetine saygıyı yücelten bir toplumsal/siyasal kültürün yerleşmesine ve kökleşmesine bağlıdır. Bu kültürel iklim ise ancak “öteki”nin ontolojik varlığını kabul etmekle oluşabilir. Aslında “öteki” aynadaki yansımamızdır. Her birimiz bir başkasının gözünde “öteki”yiz. Bu açıdan bakıldığında insan hakları aynı zamanda “ötekinin hakları”dır. Dolayısıyla farklılıklarımızla birlikte yaşama kültürü yerleştikçe ve bu kültürel iklimin gerektirdiği empati, hoşgörü ve uzlaşma gibi değerler hayata geçtikçe bir hak arama yolu olarak bireysel başvurunun etkililiği ve başarı şansı da artacaktır. Esasen “öteki”ne yönelik empati ve saygı, bu coğrafyanın ruh köklerinde sağlam şekilde yer almaktadır. Örneğin Sadi Şirazi, yaklaşık sekiz asır önce kaleme aldığı ve bugün Birleşmiş Milletler Binasının duvarını süsleyen meşhur “Ademin Çocukları” adlı şiirinde başkasının derdiyle dertlenmeyi insani vasfın gereği olarak ifade etmiştir. Sadi şöyle demiştir: “Başkalarının eziyetlerinden Sıkıntı duymayan ey insan! Sana insan sıfatını vermek yakışmaz.” Herkesin ötekinin haklarına saygı duyduğu bir dünya inşallah mümkün olacaktır.