Yavuz Bülent Bakiler, gerçek şair ve yazarın sokakta olması gerektiğini söyler. Klavyesinden başkasını görmeyen insanlar milletin derdini yazamazlar. Sadece kendi fikir dünyasından insanlarla birlikte olanlar toplumun diğer kesimlerini tanıyamazlar. Bir yazar siyasetle, diplomasiyle ve resmi konularla elbette ilgilenir. Onlarla ilgilendiği kadar pazarla da, çarsıyla da ve toplu taşımayla da ilgilenmesi lazımdır. Vatandaşın ne konuştuğuna, nelerden bahsettiğine, nelere üzülüp nelere sevindiğine kulak vermelidir. Düğünündeki neşesini, cenazesinde ki yasını hissetmelidir. Koca bir şehrin sadece siyasi gündemden ibaret olmadığını idrak etmelidir. Şehrin türküsünü, şehrin şiirini söylemelidir. Büyük binalardan şehre bakmayı bırakıp şehrin bir ferdi olarak şehrin içinde hatta şehrin kalbinde olmalıdır. Sabah namazından çıkan amcaların konuşmalarını dinlemeli, açılan dükkân kepenklerinin sesini duymalı, ilk alışveriş de yere atılan bereket parası ile başlayan hareketliliği görmelidir. Elbette şehrin çiftçisi ve köylüsü de var. Haşhaş kıran, salatalık toplayan, günâşığı kesen, saman balyalayan emekçilerde var. Tarlanın toprağına basmayan çiftçinin vaziyetinden ve hâlinden habersiz kalır. Onun için yaşayarak yazılan hususlar daha tesirli ve kalıcıdır. Yazarlık ve şairlik bir bürokratlık havasında yapılmaz. Yazarın tek gayesi sansasyonel şeyler yazmakta değildir. Yazar ile vatandaşın kalbi müşterek olmalıdır. Benzer şeylere sevinmeli-üzülmeli veya benzer duyguları hissetmelidir. Yazar vatandaşın zaafını ve eksikliklerini de yazar. Çünkü bazen kendi kusurunu da görmek gerektir ki hatalarımız düzeltilebilsin. Kendini eleştirmekte büyük bir erdemdir. Bir de dost acı söyler önemli bir kaidedir.