Biliriz ki iki inşaat arasındaki beş santimetrelik tabandaki fark 4-5 ve daha fazladaki
katlarda tehlike oluşturur. Bu kule inşaatında, köprü inşaatında da böyledir.
Yaradılış gayemizi belirleyen son ve en tekamül etmiş din olan İslamiyet temelde, tabanda ve de en yüksek katlarda bile olsa sapa sağlamdır. Ancak insanoğlu, bu temelden azıcık azıcık
sapmaları, kılıfına uydurarak farkında olarak veya olmayarak temeller üzerinde
oynamaya yeltenmişlerdir.
Kısa ve öz olarak A'raf suresi 16. ayette buyurulan “Rabbim, madem sen beni yoldan
çıkardın, ben de onları (SAPTIRMAK) amacıyla senin dosdoğru yoluna oturacağım” diyen
şeytana uymuşlardır.
Cahiliye dönemi müşrikleri ve zamanımız zayıf inançlıları “Eğer Allah dileseydi, ne biz
ne de atalarımız şirk koşmazdık.” En'am 148. diyerek şeytan gibi suçlarını kadere yüklemektedir.
Müslümanların idaresi şura, meşveret ortak akılla olması gerekirken ilk sapmayı Emevilerin
yaptığını görüyoruz. Bundan sonra krallıklar ve saltanat hüküm sürer hale gelmiştir.
Cemel, Sıffin, Kerbela gibi savaşlar Hz. Peygamberin vefatından sonra olmuş, bunların
etkileri Harici, Şii, Sünni parçalanmayı getirmiş, daha sonra da ikinci parçalanmayla şeriat, tarikat, zahir, batın, medrese, tekke şeklinde bölünmüşlerdir.
Bundan sonraki sapma itikadi sapmadır.
Kur'an-ı Kerim de tam üç yerde Bakara 177-284 ve Nisa 136' da imanın esaslarının beş olduğunu görüyoruz. Allah'a, peygamberlere, meleklere, kitaplara, ahiret gününe iman.
İşte zulmeden Emevi krallarının bu zulümlerini meşru göstermek için sapma yaptıkları konu burasıdır. Krala karşı çıkmak, kadere karşı çıkmaktır, kadere karşı çıkmak da
devlete başkaldırmaktır. Öyleyse krallara uyun, kaderinize boyun eğin dediler.
Dikkat edilirse kadere iman 3. Hicri asırda itikadımıza girmiştir.
Bununla beraber hadis kültürüyle olağandışılıklar, keramet kültürü, kahinlik, yalancı
peygamberlik değişik isimlerle geri gelmiştir.
İslam'ın yok etmeye çalıştığı aracı tanrılar, şefaatçilik, adı değişik putlar sayıları
artarak çoğaltıldı.
Haccac-ı Zalim, Emevi Kralı Abdülmelikin valisiydi. Ölüm makinası gibi çalışıyordu.
Bu valiye göre krala, iktidara muhalif olmak ölüm için yeterli sebepti. Emevi halifelerini, krallarını Allah'ın vekili olarak görüyor, yeryüzünü onlara emanet ettiğine inanıyordu. Hatta onun Emevi halifesini meleklerden ve nebilerden üstün tuttuğuna dair rivayetler vardır. (İslam Düşüncesinin teşekkül devri, Ethem Ruhi Fiğlalı s.101)
Hz. Ebubekir'e, Allah'ın halifesi denildiğinde o buna karşı çıkmış, Resulullah’ın halifesi
denilmesini uygun bulmuştur. Nereden nereye sapıldığının göstergesi bu olsa gerektir.
Yine bu dönemde Hadisler toplanır. Dikkat buyurun Hz.Ömer’in baştan yazdığı, sonra da
kendimden bir şey katmış olmayayım diye imha ettiği hadislerin sayısı, 500 kadardı. Sonradan uydurulan pek çok hadisle sayıları belki de yüzbinleri bulacaktır.
Sapma büyüyerek devam ederken Araplar, İranlılar, Türkler Fatımi'ler arasında iktidar müca
delesi Abbasiler döneminde de devam edecektir. Fatımi halifesi Hakim Biemrillah, kadınların sokağa çıkmasını yasaklıyor, kadın pabucu üretecek ayakkabıcıları idam ettireceğini ve göz önünde birkaç kişiyi parçalattığı, “Ölüm korkusu ile tam 7 sene Kahire'de
hiç bir kadın sokağa çıkamamıştır,” İsmail kara, Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi C2 s.446.
Değerli okur ve izleyicilerimiz, yazımızdan olumsuzluk anlaşılmasın. Sözünü ettiğimiz sapmalar sebep ve sonuçları çok ciddi araştırma konusudur. Tarih tekerrürdür
diyorlar. İbret alınsa tekerrür etmezdi, diyen anlayıştan yanayız.
Günümüze kadar uzayan bu itikadi sapmalar bakınız diyanet takviminde nasıl
resmediliyor; Dinin aslında bulunmayan, birtakım yollarla sonradan dine sokulan
ve dini inançmış gibi telakki olunan söz, fiil ve davranışların tümü bid-at ve hurafe kapsamına girmektedir. İslam, sadece Allah'a kulluk etmeyi, O'na güvenmeyi ve yalnız ondan
yardım dilemeyi emreder, insanların bilgisizlik ve çaresizliklerini fırsat bilerek duygu ve
değerlerini istismar etmeyi büyük günah sayar. Gelecekten haber verme, kısmet açma,
şans getirme, şifa dağıtma iddiasında bulunmak ve bundan yardım ummak İslam'ın özüne
aykırıdır. Kötülüklerden koruduğuna inanarak bir boncuğu kutsal saymak, ağaca bağlanan çaputta, havuza atılan parada kısmet aramak yüce dinimizin yasaklarındandır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki cerrah titizliğiyle uydurma hadisler temizlenmeden İslam Rönesansı gerçekleşemez. O halde MİLLET-DEVLET-DİYANET iş başına.
Belgelerle makaleniz renklenmiş,çok istfade ettim,sağolasın Himmet bey.