Sevgili okurlar zaman zaman bu sütunlara hayatımıza dokunan, iyiliğini ve yardımını gördüğümüz etrafımızdan veya aile büyüklerimizden belli şahsiyetleri bir vefa gereği bu sütunlara misafir ederek onlara karşı borcumuzu bir nebzecik olsun ödemeye çalışıyoruz. Bu yazımın konuğu aile büyüğümüz, öğrencilik hayatım boyunca yanımda kalan, yemeğimi yapıp çamaşırımı yıkayan, yetişmemde ve bu güne gelmemde büyük emeği olan, 2002 yılında 93 yaşında vefat eden rahmetli babaannem (Ebem) Keziban KANDEMİR'i siz dostlarıma tanıtmaya çalışacağım.
Rahmetli Babaannem Keziban KANDEMİR bulundukları sülalesinden 3 erkek, 3 kız kardeşin en küçüğüdür. Öksüz ve yetim büyüdüğü için küçük yaşta Çarcı oğulları sülalesinden Rahmetli dedem Osman KANDEMİR ile evlendirilir. Çocuk yaşta vefat eden 1 kız ve 4 erkek evlat sahibi olurlar. Rahmetli dedemin ömrü Çalcıların koyun sürülerinin başında dağlarda geçer. Çarcı oğullarının idaresi Rahmetli Murat amcamdadır. Sülalenin iş bileni odur. O zamanlar kardeşler arasında öyle bi sevgi saygı vardır ki şimdilerde bunu görmek pek mümkün değildir. Rahmetli dedem ev yeri alacak. Parayı tamamlıyor. Biz parayı vermeyelim. Murat ağam versin. Ayıp olur deyip parayı ona verdiriyorlar. O rahmetli de "Vallahi evin arsasını ben alıverdim. Parayı ben saydım" der dururmuş. Rahmetli Ebem " Vallahi oğlum bizim paramızı sadece sayıverdi" derdi.
Rahmetli dedem çobanlığa dağda devam ederken aniden rahatsızlanır. Hastalığı kısa sürer. Hakkın rahmetine kavuşur. Rahmetli Ebem 4 erkek çocukla yalnız başına kalakalır. En küçük oğlu rahmetli Şerafet amcam kucakta bebektir. Dedemin kardeşi olan Ahmet amcamızın çocuğu olmamıştır. Babamın itirazına rağmen Şerafet amcamı Ahmet amcamıza evlatlığa verirler. Babam rahmetli Basri KANDEMİR ailenin en büyük oğludur ama oda küçük yaştadır. Köyde dul kadın olarak yaşamak kolay değildir. Kırda bayırda çalışmak gerekir. O nedenle mutlaka birilerini gözetip kollaması, dolayısıyla kimsenin yan bakmaması için gereklidir. Bizim Özburun'un arazisi dağlıktır. Ekinlerin yolunup harman yerine getirilmesi gerekir. Bu nedenle Rahmetli Murat amcamın yanına ortaklaşa ekinleri yolmak için sığınırlar. Yaklaşık bir ay Şam Dağı’nda ekin işlerler.
Sıra biçilen, yolunan ekinlerin harman yerine getirilmesine kalmıştır. Sıcakta Vücut bitkin düşmüş Ebem hastalanmıştır. Dinlenip yatmak ne mümkün. Murat amcam gelerek "Haydin öküzlerin koşun şamdağına sap çekmeye gideceğiz. Ne bekliyorsunuz" der. Rahmetli Ebem zar zor ayağa kalkar ahıra öküzlerin yanına vardığında bir bakar ki öküzlerde ishal olup hastalanmıştır. Bakar üzülür gözünden iki damla yaş gelir. Ve " KALK CİĞERİM KOCA ÖKÜZ, NE SANA DİĞNEK (DİNLENMEK) VAR NE BANA" deyiverir. Bunu arkadan duyan komşuları o gün bu gündür bu vecizeyi söyler ruhunu şad ederler.
Rahmetli Ebem cahildir. para pul işini pek bilmez. Köy’de tarlamızdan taze fasulye toplayıp babamla birlikte Bolvadin pazarına getirirler. Çuvalı açarlar müşteriler "Fasulye kaç para" dediklerinde rahmetli babam "Üç çeyrek" Yani ( on beş kuruş) der. Rahmetli Ebem HAYIR BEN ÜÇ ÇEYREĞE VERMEM. BEN ON KURUŞA VERECEĞİM" diyerek diretir. Rahmetli on kuruşu üç çeyrek ( on beş kuruş) dan daha az zanneder. Babam uyanıktır. Satış yok deyip hemen komşularla ebemi yanından gönderir.
Rahmetliği kızdırdığımız zaman "OĞLUM GİT. AĞIR VURAYIM DERKEN PEK VURUR CANINI YAKARIM" derdi. Bir işi beceremediğimizde "SİZE EKİLEN TUZA YAZIK"der bizi güldürürdü. Karşıdan umduğunu bulamadığında "FINDIĞIM. BOŞA İMİŞ BENİM SANA YANDIĞIM" der hayıflanırdı. Rahmetli şimdiki dul kadınlarda ne var oğlum. Ben bir somuna üç odalı bir evi toprak bulamaçla badana yaptım. Akşam oldu. Bir somunu evime götürdüm çocuklarıma yedirdim derdi. Allah rahmetiyle muamele eylesin mekânı cennet olsun. Peygamber Efendimize komşu olsun inşallah.