Helal yollardan çalışarak kazanılan zenginlik bir nimettir. Dünya ve ahret mal ile kazanılır. Veren el alan elden üstündür düsturu gereği kimseye muhtaç olmamak için, gece gündüz çalışıp çoluk çocuğumuzun rızkını temin etmeli, onları kimseye muhtaç etmemeliyiz. Allahu tealanın lutfuyla mala mülke kavuşup zengin olduğumuz zaman eski fakirlik günlerimizi unutmamalı, malımızdan fakirlerin hakkı olan paylarını vermeyi ihmal etmemeliyiz. Bizim için Para, zenginlik, amaç değil, araç olmalıdır.
Allahu Teala Kuran'ı keriminde "Şüphesiz benim rabbim rızkı dilediğine genişletir, yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar."(sebe36) buyuruyor. İki cihan güneşi peygamber efendimiz de "Allahu Teala birine çok mal verir, bu da malını Allahu tealanın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek yerinde olur". (Buhari) buyuruyor. Yukarıdaki ayet ve hadisden anladığımıza göre zenginlik Allahu tealanın yolunda kullanmak üzere çok güzel bir nimet. Yeter ki zenginliğimizin hakkını verebilelim. Fakire, yoksula, yolda kalmışa hülasa tüm insanlığa hizmet yolunda paramızı kullanabilelim. Eğer Allah yolunda paramızı kullanamaz isek o mal mülk, o para pul bizim helakımıza sebep olabilir. Bu nedenle Allahtan şükrünü eda edebileceğimiz kadar mal mülk istemeliyiz. Konuyla ilgili hadis kitaplarında geçen Medine Müslümanlarından mala mülke, zenginliğe, düşkünlüğü olan, sonunda zenginliği başına dert açan SALEBE'nin kısaca hayatından bahsedeceğim.
SALEBE Medine Müslümanlarından olup aşırı şekilde mala mülke düşkünlüğü vardı. Devamlı zengin olmak istiyordu. Bu arzusu peygamber efendimizden zengin olması için dua istemeye kadar vardırdı, ve bir gün Rasulüllahın huzuruna çıkarak: "Ya Rasulellah, Allaha dua edin de zengin olayım" dedi. Peygamber efendimiz de SALEBE' ye: "Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrünü eda edemediğin çok maldan hayırlıdır." dedi. Peygamberimizin bu sözü SALEBE'nin zengin olma hırsını biraz dizginledi. Fakat içindeki hırs bir türlü yakasını bırakmıyordu. Tekrar ikinci kez Rasulüllahın huzuruna çıkarak "Ya Resulellah, dua et de zengin olayım" dediğinde, Peygamber efendimiz "Ben senin için kafi bir örnek değilmiyim. Allaha yemin ederim ki, isteseydim şu dağlar Altın ve Gümüş olarak arkamdan akıp geleceklerdi. Fakat ben istemedim" dedi. SALEBE bir müddet daha isteğinden vaz geçti. Bir müddet sonra tekrar peygamberimizin huzuruna çıkarak "Allaha yemin ederim ki eğer beni zengin ederse, fakir fukarayı koruyacak, her hak sahibine hakkını vereceğim" diyerek tekrar dua istedi. Peygamber efendimiz de "Ya rabbi, SALEBE'yi istediği mala kavuştur" diye dua etti.
Daha önce bütün namazlarını Rasulüllahın arkasında kılan ve kendisine "Cami Kuşu" adı verilen SALEBE bu dua üzerine koyun alarak sürü otlatmaya başladı. Kısa zamanda Medine dağlarına sığmayan koyun sürüsüne başka otlaklar bulmak lazımdı. Devamlı koyun arkasında gezen SALEBE öğlen ve ikindi namazlarına gelmiyor, sadece Cuma namazlarına gelebiliyordu. Bir süre sonra cumaya da gelemez olmuştu. Toplumla ilgisini kesmiş sadece kendisini ve koyunlarını düşünmeye başlamıştı. Bir gün Rasulüllah "SALEBE görülmüyor, nerededir" diye sorması üzerine; "Koyun aldı, sinek kurtları kadar çoğaldı. Buralara sığamaz olduğundan şimdi çöllerde sürüsünün ardında dolaşıyor " dediler. Peygamber efendimiz de "SALEBE'ye yazık oldu; Yazık" dedi. Bu arada zekat ayeti indi. Bunun üzerine peygamberimiz zekat memurlarını SALEBE'ye gönderdi. SALEBE "Bu yapılan düpe düz haraççılıktır" deyip zekatı vermedi. Peygamber efendimiz yapılanı duyduğunda "Yazık oldu SALEBE'ye" dedi. Daha sonra SALEBE pişman olup zekatını getirdiyse de peygamber efendimiz zekatını almadı. Rasulüllahın vefatından sonra Hz. Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman'a da vermek istediyse de onlarda kabul etmediler.
Cami kuşu olarak atlandırılırken SALEBE'yi malı, münafıklar sınıfına düşürmüştür. SALEBE'nin durumuna düşmemek için malımızı Allah yolunda harcamaya özen göstermeliyiz. Rabbim malını Allah yolunda kullanan kullarından eylesin cümlemizi.