AFETLERİN AFETİ; İSRAF ETMEK
Kur'an-ı Kerim israf yasağıyla, hayat anlayışındaki orta yol veya denge ilkesinin bir görünümünü sergilemektedir. Bu ilkenin bir uzantısı olarak bireyin varlığında yer alan, madde ve ruha aynı anda haklar tanıyarak, evvela bu temel ve çekirdek yapıdaki olası bozulma ve sapmaları önlemektedir. Kur'an-ı Kerim, insana, "Sonsuzluğunu da unutma, dünyadan nasibini de’’ (Kasas; 77) diyerek onun dengesini korumaktadır. İnsanın yapısında yer alan bir şey kötü ve iğrenç değildir. Kur'an-ı Kerim'in iğrenç bulduğu, yapımızdaki unsurların kötü kullanımıdır.
"Yiyin için fakat israf etmeyin! Allah israf edenleri sevmez’’- (A'raf:31, En'am: 141; İsra: 26-27; Nisa: 6; Suara: 151) Buyruğu Kur'an-ı Kerim'in temel buyruklarından birisidir. Ne yazık ki, bu buyruk adına İslam dünyası, denen ülkelerin özellikle Arap dünyasında ve Türkiye'mizde en çok çiğnenen emirlerden biri olarak dikkat çekmektedir.
Bizim Türk Atasözlerinde de israf edilmemesini anlatan bir çok Atasözümüz vardır. Bunlardan birkaçını anımsayalım: Damlaya damlaya göl olur, Unun varsa günün de var. Hazıra dağ dayanmaz. Karun malı olsa israfında yetmez. Birin kıymetini bilmeyen bini toplayamaz. Ayağını yorganına göre uzat. Güvenme varlığa, düşersin darlığa. Har vurup, harman savurma. İşten artmaz dişten artar.
İsrafın kelime anlamı zulmetmektir. Kur'an-ı Kerim israfı bu anlamda da kullanmıştır. Türkçe ‘de kullandığımız anlamıyla israf, savurganlık demektir.
İsraf, makul sınıra tecavüzün zulüm noktasına ulaşmasıdır. Aşırılığın nerede ve neden sonra başlayacağı ise görecelidir. Dolayısı ile israf kavramının her zaman tartışmalı bir yanı vardır. Bunun sonucu ise israfın belirlenmesinde vicdan ölçüsünün zorunluluğudur. Vicdan devreden çıkarılınca her insan israfın, israfsızlık göstermek için delil bulabileceği gibi, gerekli harcamaları yapan kişileri israfa sapmış olarak göstermekte mümkün olur.
Güvenilir bir nokta yakalamak için insanlığın genel durumunu, yaşadığımız toplumun durumunu, özellikle bizim aşağı seviyelerimizde harcama yapanların durumunu göz önünde tutarak değerlendirme yapmalıyız.
Böyle bakıldığında, dün israf sayılabilecek bir şey bugün sayılmayabilir; bunun aksi de olabilir.
Hangi bakış açısını esas alırsak alalım, israf insanlığın en büyük belalarından biri ve tartışmasız bir zulümdür. İmparatorlukların, devletlerin yıkılmasının başlıca sebebi o devletlerin, devlet adamlarının ve halkının aşırı israfa kaçmalarıdır. Örnek olarak Osmanlı imparatorluğunun yıkılışını gösterebiliriz.
Küresel afetlerin tümünü öncelikle israf tetiklemektedir. Bu bakımdan israf küresel bir insanlık suçudur. İsraf, küresel afetlerden sadece birisi değil, küresel afetlerin en büyüğüdür. Çünkü israf afetlerin afeti, bütün afetlerin motorudur. Tüm uygarlıkların en yıkıcı felaketi de israftır. Çünkü israf, emeğe ve insana ihanetin en dikenlisidir.
Günümüz uygarlığın çöküşünde de en büyük rol, israfın olacaktır." Nasıl üretebilirim?" sormak yerine, "Nasıl harcayabilirim?" i sormakla meşgul olan hazır yiyiciler, medeniyetin veba mikrobu hükmünde yıkıcılardır. Kur'an-ı Kerim, "Nasıl üretebilirim? "soran insanı yüceltmekte, "Nasıl tüketebilirim? "i soran insanı zararlı görmektedir.
Baskı, şiddet, sömürü, hak ihlali ve nihayet işgalcilik, cinayet gibi temel zulümleri besleyen ana olumsuzlukların basında israf gelmektedir. Nitekim bir zulüm ve kahır sistemi olan kapitalizm ve emperyalizmin belirgin özelliği de israftır. (İsrail, ABD, Avrupa ülkeleri gibi) İsraf, Kur'an-ı Kerim ahlakının özündeki denge ilkesini bozmaktadır. Çünkü birimizin gerektiğinden çok harcaması için, bir ötekimizin gereğinden az harcaması kaçınılmaz olmaktadır.
Allah, (CC) yeryüzü sofrasına nimetleri dengeli bir biçimde göndermiştir. İsrafa gidenler, bu dengeyi kendi lehlerine bozan bencillerdir. O halde, israf ekonomilerinin fikir kaynağı olan "kapitalizm".
Kur'an-ı Kerim nazarında bir zulüm düzeni olduğu gibi nimetlerin gerektiği gibi kullanımını engelleyen kominizim de zulüm düzenidir. Kur'an-ı Kerim bu iki düzenin ortasında durur ve her ikisinin aşırılıklarını dışarda bırakır.
İsraf, nimetlerin belli ellerde toplanmasını gerektirdiğinden servetlerin de belli ellerde toplanmasına yol açacaktır. Kur'an-ı Kerim servetlerin belli ellerde toplanmasına karşıdır. Bu noktada temel ilkeyi söyle koyar:
"Mal ve Servet, sizin yalnız zenginleriniz arasında dolaşan bir kudret ve üstünlük aracı olmasın! (Haşr Suresi; 7. ayet)
Bizler küçükken atalarımız ekmeğe karşı çok büyük saygı gösterirlerdi. Bizlere, ekmek yere düştüğü zaman: ‘’Hemen onu al öp ve başının üzerine koy ekmek NİMETTİR ‘’derlerdi. Bizlerde o düşen ekmek parçasını alır öper, başımızın üzerine koyardık. Çünkü büyük atalarımız çok savaş görmüşler, kıtlık görmüşler bu bakımdan ekmek ve yiyeceklere karşı çok hürmet ederlerdi.
Atalarımız, savaş zamanında kıtlık olduğu zaman atların dışkılarındaki arpa tanelerini toplayıp yerlermiş. Onun için İsraf etmemeye özen gösterirler ve bizlere de israfın ne kadar yok edici olduğunu anlatmaya çalışırlardı.
Şimdi maalesef yiyecek ve içeceklere karşı israf hat safhaya ulaştı. Beş yıldızlı oteller de ki ‘’açık büfeler de ‘’ tabaklara doldurulan yiyeceklerin yarısından fazlası yarısından fazlası yenmeyip çöpe atılıyor yazık değil mi?
AMAN, LÜTFEN YİYECEKLERİMİZİ SUYUMUZU İSRAF ETMEYELİM; Çocuklarımıza da israfın canavar olduğunu anlatalım.