ALAH’IN IŞIĞI VE YÜZÜ OLAN EVREN
Kur’an-ı Kerim’in bize tanıttığı evren yaratıcı oluşlara evrilmektedir.(Bir biçimden bir biçime doğal olarak dönmektedir.)
Kainat her an büyümekte, değişmekte ve yenilenmektedir.
Evren, bütünüyle Allah (c.c)’ın ışığıdır, nurudur, “Nur” sözcüğü, Allah (c.c)’ın isim-sıfatlarından birisidir; ve Kur’an-ı Kerim’in surelerinden birinin de adıdır.
Kur’an-ı Kerim Allah-ışık gerçeğini, kendine özgü muhteşem üslubu içinde şöyle ifade etmiştir.
“Allah, göklerin ve yerin Nur’udur. O’nun Nur’unun örneği, içinde çerağ (Nur, ışık) bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırca içerisindedir. Sırça, inceden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbeti olmayan (uyumu, oranı, benzeri olamayan) bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, nerdeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine Nur’dur. O, Allah, dilediğini kendi Nur’una kılavuzlar. (Yol gösterir) Allah, insanlara örnekler verir. Allah (c.c), her şeyi bilmektedir.” (Nur suresi, 35. Ayet)
Kur’an-ı Kerim aynı zamanda evreni ve doğayı, Allah’ın yüzü, olarak anlatmaktadır.
“Doğu da, batı da yalnız Allah (c.c)’ındır! O halde nereye dönerseniz dönün orada Allah (c.c)’ın yüzü vardır. Allah, VASİ’dir. (İlmi, rahmeti, kudreti her şeyi kuşatandır), sürekli genişler- varlığı sürekli genişletir. ALİM’dir, her şeyi en iyi bilendir.” (Bakara suresi; 115. Ayet)
Kur’an-ı Kerimde doğayı Allah’ın vücudu gibi görür. Allah, süreci sadece izlemekte, sürecin bizzat içinde yer almakta da kalmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’e göre Allah sürecin bizzat kendisidir.
Yüce Allah (c.c), Kur’an-ı Kerim’in Zariyat Suresi, 47- 49 Ayetlerinde şöyle buyuruyor:
“Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz biz, genişleticileriz. Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz! Her şeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz” (Zariyat Suresi 47- 49)
Yüce Allah (c.c), “Ben” yerine “Biz” kelimesini kullanıyor. Böylece evredeki varlıkların tümünü kendisi ile birlikte anarak hem onları onurlandırıyor hem de kendisinin sürecin içinde ve doğayla iç içe olduğuna vurgu yapıyor. Bu demektir ki, doğayı taciz ve tahrip, Allah’ı tacizdir, Allah’a karşı gelmektir.
Kur’an-ı Kerim, Allah’ı hem genişleten hem de genişleyen yani süreci hem idare eden hem de sürecin bizzat kendisi olan bir kudret olarak tanıtmaktadır.
O halde, Kur’an-ı kerim penceresinden bakarsak şunu söylemek zorundayız; “Doğaya yapılan her müdahale Allah’a yapılmış sayılacaktır. Bunun anlamı şudur; Doğaya yapılan müdahaleler Allah’ın emirlerine uygun ve doğanın tahribinden, Doğayı taciz etmekten uzak müdahaleler olmalıdır.
Kur’an-ı Kerim, özel bir sebep meselesi ile bir tespit yaparken, kendisine özgü tarz ve üslup ile şu hayati ilkeyi ifadeye koymaktadır: “Her kesilen ağaç Allah’ın izni ile kesilmelidir.”
Haşr Suresi’nin beşinci ayetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Bir hurma ağacını kestiniz, yahut onu kökleri üzerine dikili bıraktınız ise, bu Allah’ın izniyledir.”
Fakat kötü niyetli insanlar bilinçli veya bilinçsiz olarak yaz geldiği zaman binlerce dekar ormanlık alanları hiç acımadan tahrip ediyorlar, yakıyorlar. Yazık ki ne yazık. Böyle kötü niyetli kişiler “Biz Müslümanız” diye biliyorlar. Müslümanlık bunun neresin de acaba? Diye sorular akla geliyor veya anlamadan, anlasak da Allah’ın emirlerini cehaletten veya işimize gelmediği için mi tatbik etmiyoruz? Düşünmek gerek.