Cazibedar fitnelerin, kötülüklerin, günahların asrındayız. İnanç zafiyeti, maddi çıkarlar, menfaate dayalı ilişkiler, ekonomik sıkıntılar, gizili komitelerinin inkârcılıkla, sefahatle kalpleri ifsat ve harama teşvik eden entrikalarıyla ruhi bunalımlara sürüklenen insanlık, arayış içinde. Şuursuzca kurtuluş çaresini uyuşturucuda, eğlencede, israfta hatta intiharda arayanların sayıları gün geçtikte artıyor.
Geçmiş asırlarda insanlar, ahir zamanın dehşetli şerrinden, belasından Allah’a sığınmak için dualar etmişler. İçinde yaşadığımız zamanda insanları harama sürükleyen, günahlara bulaştıran, “zehirli bala benzeyen” aldatıcı öyle dehşetli cereyanlar var ki aklın idrakini, hisleri, düşünceleri iptal ediyor.
Yıllar önce Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesine yolum düşmüştü. Orada vücudunun yarıdan fazlası alçı sarılmış bir genç, tekerlekli sandalye üstünde bir kenarda bekliyordu. Selam vermemle birlikte o benim meraklı bakışlarımı anladı, başından geçenleri başladı anlatmaya:
“Bizimki cahillik! Olmaması lazımdı, oldu bir kere. Gece arkadaş gurubuyla çılgınca eğlendik… Sonra Allah’ın men ettiği o zıkkımdan kullandık! Fazla kaçırmışız. Başım döndü, evin merdiveninden aşağı düştüm. Gerisini hatırlamıyorum. Allah’a asi geldik tokat yedik. Genç yaşta böyle kötürüm oldum, başkasına muhtaç hale geldim…” O anlattıklarından, yaşadığı musibetten ders almışa benziyordu.
Bu vaka, Gençliğin suiistimaliyle musibetlere düşmüş insanların akıbetlerini bilmek isteyenlere Üstadın: “…git hastanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor.” Sözünü hatırladım. O ders, kendimde büyük ufuklar açmıştı.
Böyle kötülüklerden uzak durmak için ders alınacak mekânlarda ibretle tefekkürle düşündüğüm vakit, gayri meşru yaşantının tokatlarından gelen “Eyvahlar ve ağlamaklar ve esefler işiteceksin.” Sözünü duyar gibi olurdum.
Gençliğin iffetle hayrat, istikamet, ibadet dairesinde sarf etmenin faziletini anlamalıyız. Fani gençliğin baki, ebedi bir gençliği kazandıracağını bilmeliyiz. İstikametli olmanın bu dünya hayatında da huzur ve saadetlere vesile olduğunu düşünmeliyiz.
Gençliğini kötülüklerde, haramlarda, sefahatte sarf edenlere gayr-ı meşru yolda gitmenin ahret azabından başka; dünyada ayrılıkların, kıskançlıkların, günahların, haramların, pişmanlıkların, korkuların ve hapislerin verdiği elemler, kederlerle o cüzi lezzetlerin, zehirli bal hükmüne geçtiğini Gençlik Rehberinde ve birçok yerde aklı, kalbi ve hisleri ikna ederek anlatır.
“Evet, ‘Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler’ (İbrahim S. 3) Ayetinin sırr-ı işarisiyle; âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde, dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki elmasa, bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve akıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli bir lezzeti, ileride bir batman safi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir.”(1)
Ahir zaman musibetlerinden kurtulmanın, korunmanın çarelerini yüce Dinimiz insanlara müjdelemiştir. Kur’an’ın asrımıza bakan tefsirleri, zamanın hastalıklarına göre iman, ahlak ve fazilet reçetelerini göstermiş. Tahkiki imanla, Takva ve amel-i salih işleyerek, ihlâs kuvvetiyle ve Peygamberimizi (asm) sünnetine sarılarak imanımızı ve manevi değerlerimizi muhafaza etmeliyiz.
Dünyadaki fani, geçici, zail günahların cazibesine karşı güçlü iman ve salih ameller ve ibadetlerle kendimizi ölüme, kabre ve ahretin ebedi saadetine hazırlamalıyız…
Dipnot: (1)-Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 287.