Milletvekili.
Yani sen, ben, komşumuz, köylümüz, kasabalımız, şehirlimiz.
Zengini fakiri, kadını erkeği.
Herkesin eşit olduğu tek yer sandık başı.
Herkesin sadece bir oyu var.
Her ne kadar zamanında manken Aysun Kayacı, “dağdaki çobanın oyuyla benim oyum aynı mı?” Demiş olsa da.
Benzer bir açıklamayı bizim Doktor Türker Bahçeli’de söyledi.
Ama değişen bir şey yok.
Tüm yurttaşların tek eşit olduğu yer bir tek sandık başı.
Elbette o bir oy içinde siyasi partilerimiz, vekil adaylarımız, başkan ya da muhtar adaylarımız bazı promosyonlar vererek kendi tarafına çekmeye çalışıyorlar amma yinede herkesin bir tek oyu var.
Önümüzde Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri var.
Hemen arkasından yerel yönetimler seçimleri.
Aday adaylarımız piyasa yapmaya başladı.
Özellikle mevcut vekiller kendi yerlerini korumak için uğraşırken, onların yerinde gözü olanlar hem yerelde, hem de Ankara’da partilerin Genel Merkezlerinde kendilerine avantaj sağlayacak girişimlerde bulunmaya başladılar bile.
Ne kadar güzel değil mi?
Milletvekili.
Yani senin benim vekilim.
Bizim seçtiğimiz ama bizim karar veremediğimiz milletvekilleri.
Bu ülkede en demokratik seçim muhtar seçimlerinde yaşanıyor.
Onun dışındaki hiçbir seçimde tam anlamıyla demokratik bir seçim olduğundan bahsedemeyiz.
Hadi şöyle düşünelim.
Olmaz da!, olsa ne kadar güzel olurdu.
Benim şehrim benim milletvekilim.
Seçimlere 6 ay kala gönlünde milletvekilliği olanlar partilere üyelikleri söz konusu olmaksızın gidip ben sizden milletvekili olmak istiyorum diye müracaat etse.
Emekli, memur, bürokrat, iş insanı, genç, kadın, erkek.
Gönlünden geçen partiye gidip milletvekilliği için başvursa.
Bir aylık süre sonra partiler bu adaylar hakkında kamuoyu araştırması, anket, görüşler alsa.
O şehirde yaşayan insanlara sorsa.
Bir ön eleme gibi.
Sonra parti üyelerine kimleri milletvekili olarak görmek istiyorsunuz diye onlara sorsa.
Her parti şehrin ve kendi üyelerinin belirlediği bir listeyle seçime gitse.
Nasıl olurdu?
İşte o zaman benim şehrim benim milletvekilim diye daha bir bağrına basmaz mıydı?
Ama maalesef öyle olmuyor.
Siyasi partilerin ve genel başkanların iki dudağı arasında kimin milletvekili olacağı.
Bu nedenle sandığa gidip seçtiğimiz milletvekilleri bize değil genel başkanlara tabi olmak zorundalar.
Bağlılıklarını bize değil genel başkanlara yapmak zorundalar.
Oysa gerçekten her şehir kendi milletvekilini kendi belirleyip seçebilse işte o zaman milletvekilleri genel başkanların değil milletin isteklerine göre hareket eder.
Belki bir gün böyle günler görürüz diye hayal kurmaya devam edelim.
Yaş kemale erince biraz geçmişleri yad etmek kaçınılmaz oluyor.
Hatırlıyorum.
Seçimler yaklaştığında illerde ve ilçelerde parti yöneticileri toplanıp hangimiz aday olsun yarışına girmezdi.
Parti yönetimi kimi aday gösterelim diye arayışa girerdi.
Herkes şehrinde kimlerin o işi layıkıyla yapacağını bilir ve ona göre bir isimle gelirdi.
İsimler sıralanır ve en çok kim kabul görmüşse il yönetimi toplanıp o isimlere belediye başkanlığı ya da milletvekilliği teklifinde bulunurlardı.
Partili olup olmadığına bakılmaksızın.
Hatırlayın eminim Afyonkarahisar’da da benzer durumlar olmuştur.
Şehirlerin ve partilerin akil adamları vardı.
Kişisel çıkarlardan çok şehrin, halkın ve ülkenin çıkarları ön planda tutulurdu.
Aday gösterilen kişi şehirde her kesimden kabul görecek isimler üzerine olurdu.
Adaylar partinin oyuyla değil, kendi şahsi oyları ve güveni ile seçilirdi.
İşte o adamlar milletin başkanı ve milletin vekili olurdu.
O adamlar parti genel başkanlarına boyun eğmek zorunda kalmazdı.
İşte o adamlar ben gücümü halktan alıyorum.
Onlara ihanet edemem derdi.
Sonra bu durum işine gelmeyen genel başkanlar sistemi yavaş yavaş değiştirerek seçilecek kişileri halktan kopardı.
Kendine genel merkeze ve genel başkanların iki dudağı arasına sıkışır hale getirdi.
Sonra?
Sonrada bizim seçtiğimiz vekillerimizin bir kısmı bizimle aynı şehirde bile yaşamayan kişileri listeye koyuyorlar.
Sonrada onu seçmemizi istiyorlar.
Oysa her şehir kendi vekilini kendi belirleyebilse ne kadar güzel olurdu.
Önseçim, temayül, anket, kamuoyu yoklaması birçok yöntem var.
Böylesi daha güzel olmaz mıydı?
Hatırlayın mevcut siyasi partiler yasasından hiç memnun olan bir siyasi parti yok.
Ama hiçbirisi, “Yahu gelin siyasi partiler yasasını, seçme ve seçilme düzenlemesini yenileyelim.
Daha demokratik, çağdaş ve dünya standartlarında yapalım” demiyor.
Demiyor çünkü genel merkezlerin işine geliyor.
Neyse fazla lakırdı yaptık.
Bizimkisi sadece hayal kurmak.
Benim şehrim benim milletvekilim şimdilik bir fantezi.
Belki bizim zamanımızda olmaz ama en azından gelecek nesiller için böyle olması gerekmez mi?