Milli kimliğimizin önemli belgelerinden Orhun Abideleri’nde ve Dîvânü Lügati't Türk’te de yer alan "il" kelimesi eski kaynaklarımızda, "barış, memleket, ülke, vatan ve devlet düzeni" anlamlarında kullanılır. Dilimize Arapça'dan geçen “devlet” kelimesi ise “hareket ettirmek, döndürmek” anlamına gelir. Günümüze kadar gelen bu iki kelime, barış ile devletin anlamca biri birine ne kadar bağlı olduğunu gösterir. "Devlet" kelimesi tarihimizde, kültürümüzde, dilimizde ve edebiyatımızda kullanıla kullanıla “il” kelimesi kadar millî bir kimlik kazanır.
Atasözlerimizde ve deyimlerimizde çokça geçen; siyasî topluluk, tüzel varlık, hükümet, iktidar, maddî veya manevî mutluluk, talih, saadet gibi anlamlarda kullanılan “devlet”in ne kadar önemli olduğunu; Kutadgu Bilig (Balasagunlu Yusuf Has Hacip), Siyasetnâme (Nizâmü’l-Mülk), Kabusnâme (Mercimek Ahmed), Ahlâk-ı A'lâi (Ali Efendi), Kenzü'l-Küberâ ve Mehakku'l-Ulemâ (Şeyhoğlu Mustafa), Risâle (Derviş Mehmed) Koçi Bey Risalesi (Koçi Bey), Mizanü'l-Hak (Kâtip Çelebi), Nasihatü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ (Defterdar Sarı Mehmed Paşa), Nasihatü'l-Vüzerâ (Nahifi Süleymân Efendi) gibi ahlâk ve siyaset kitaplarımızda genişçe yer verilişinden anlayabiliriz. Anlayabiliriz de esefle söyleyeyim, sadece adlarını ezberlettiğimiz bu eserlerden kaç gencimiz bir cümle bilmektedir! Sadece gençlerimiz mi? Kaçımız bu ve benzeri eserlerimizden gerçek anlamıyla haberdarız!..
Neyse, asıl konumuza dönelim. Bir devlet felsefesi, devlet yönetim şekli, devletin ve devlet adamlarının nasıl olması gerektiği üzerine yazılan; öz olarak “saadet”, “mutluluk” kitabı olan Kutadgu Bilig’in şairi Yusuf Has Hâcip, kitabını dört temel üzerine kurduğunu belirtir ve ikisini şöyle izah eder: “Bunlardan biri adalet olup, doğruluk üzerinedir; ikincisi devlet olup, saadet ve ikbal demektir”. Yusuf Has Hâcip bazen de “devlet”in vefasızlığına, kalıcı olmayışına, dönekliğine ve geldiği gibi gidici oluşuna değinir:
“Bu saadete güvenme, geldiği gibi gider
Bu devlete inanma, verdiği gibi alır”
**
“Ey kuzum, bu ikbâl ne güzel şey olurdu
Eğer devlet dönek olmasa idi”
Kaşkarlı Mahmut’un, Dîvânü Lûgati’t-Türk’ünde; “Bundan sonra Muhammed oğlu Hüseyn, Hüseyin oğlu Mahmud der ki: Tanrı’nın devlet güneşini Türk burçlarında doğdurmuş...” sözlerinde geçen “devlet güneşi”, “devlet” kelimesine daha sıcak, daha derin ve daha geniş bir anlam kazandırır.
Divan şairlerimizden Necati Bey de “devlet güneşi” ifadesini “mutluluk”, “baht” ve “talih” anlamında kullanır:
“Dâima aka mı gözyaşı böyle yüzüm üzre
Devlet güneşi doğmaya mı yıldızım üzre”
Benzer bir söyleyiş, Âşık Paşa’nın bir ilâhisinde "devlet güni" olarak zikredilir:
“Dolınma iy devlet güni
Dîdârunı göster bana”
Bir ilâhisinde “devlet” kelimesini, “mutluluk, manevi zenginlik ve güzellik” anlamında kullanan Âşık Paşa’nın bir beytinde; gece-gündüz canının ihtiyacı olan “devlet”i sevmenin kendisine “din” olduğunu söylemesi çok manidardır:
“Dün gün cânım muhtâcısın
Dindür seni sevmek bana”
Dünya edebiyatında bizi temsil eden Klasik Türk edebiyatı şairlerinin şiirlerinde “devlet” hümâ kuşu, külâh, tâc gibi kelimelere geçer ve yükseklik, zenginlik, saadet, sağlık, mutluluk, kıymet ifade eder. Fuzûlî bir beytinde, Peygamber efendimizin “Fakr benim fahrimdir” hadis-i şerifine telmihen “devlet”i manevi zenginlik olarak kullanır:
“Ey Fuzûlî fakr toprağında devlet iste kim
Sâye ol toprağa salmışdır hümâ-yı devletim”
Ömrü vatan ve devlet özlemi içinde geçen Cem Sultan, yâre kavuşmayı devlet (saadet) olarak değerlendirir ve böyle bir yâre (devlete) kavuşamadığı için âh çeker:
“Devletimdir visal-i yâr ammâ
Bana yâr olmadı o devlet âh”
Halk için “devlet” ve “sağlık” kavramlarının önemi dile getirilen;
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi”
beytini söyleyen Muhibbî (Kânûni Sultan Süleyman) başka bir beytinde de “edeb”i, “tâc-ı devlet” olarak değerlendirir:
“Edeb çün tâc-ı devlettir Muhibbî götürür başa
Bulunmaz nesne âlemde ola hergiz edebden yeğ”
Balıkesirli Zâtî’nin bir beytinde “Devlet”, çoğu insana nasip olmayacak bir zînete benzetilir:
“Olsun ziyâde pâdişehün ömr-i devleti
Görmüş değil cihânda kimesne bu zîneti”
“Devlet”, sarayda yetişmiş tek kadın dîvân şâ'irimiz Âdile Sultan’ın bazı beyitlerinde aşk olarak tahayyül edilir ve mutluluk, saadet verici anlamıyla dile getirilir:
“Döner elbette bütün devlet-i aşkında cihân
Gönül ol peykere pervâne-nümâdır ey dost”
Âdile Sultan’ın başka bir beytinde “Devlet”, vuslat güneşinin doğduğu yer olan sabahtır:
“Toğdı vuslat güneşi irdi sabâh-ı devlet
Zulmet-i hicre hücûm eyledi envâr-ı şeb”
Âdile Sultan bir beytinde de yâre (Allah’a) kavuşmak için bütün maddi varlığın terk edilmesi gerektiğini; “devlet”le, makamla övünmenin doğru olmadığını söyler ve insana yakışanın tevazu olduğunu hatırlatır:
“Yeter ey Âdile devletle fahr itme tevâzu kıl
Olur nâ’il visâl-i yâre terk iden bütün vârı” (Geniş bilgi için bk. Mehmet Sarı, “Klasik Türk Şiirinde Devlet”, Yeni Türkiye Dergisi Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluş Yıldönümü Özel Sayısı (Osmanlı), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, C. 9, s. 678-688).
Allah, bu necip milleti “devlet”ten mahrum eylemesin.