Kıymetli okuyucularım. Bugünkü sohbetimizde, kaybolan insani, kültürel ve toplumsal değerlerimizden “vefâ”dan söz etmek istiyorum. Osmanlı Türkçesi’nde “vefâ” (sözünü yerine getirme, dostluğu devam ettirme, sevgide bağlılık), “vefâdâr” (sözünde, sevgisinde durma), “vefâkâr” (vefalı), “vefaperver” (sözünde duran), “vefâşiâr” (vefalı) kelimeleri -isim veya sıfat şekilleriyle- yazılı ve sözlü olarak çokça kullanılmış ve Türkiye Türkçesi’nde de kullanılmaktadır.
Türk Atasözleri ve Deyimleri arasında yer alan ve yıllar ötesinden günümüze kadar kullanılagelen “Vefayı köpekten öğren” sözü, vefalı olması beklenilen insana ince bir uyarı mahiyetindedir. Dinî, ahlakî, insanî, edebî ve felsefî boyutu bulunan bu söze sosyal, toplumsal ve felsefi açıdan bakmak gerekir. Son yıllarda gündemde olan; hizmet maksadıyla kurulmuş olmakla birlikte icraatları itibariyle zaman zaman içlerinin boş olduğu görülen “Alo Vefa Hattı”, “Vefa Destek Hattı”, “Vefa Sosyal Destek Grubu”, “Vefa Ekibi”, “Vefa Grubu” gibi kuruluşların yanı sıra “vefâ” üzerine yazılmış kitap ve makaleler dikkat çekicidir. “Vefâ” üzerine din büyüklerinin, tarikat ulularının; düşünür, edip, fikir ve sanat insanlarının söylediği çok güzel veciz sözler de bulunmaktadır. Mesela Hz. Mevlânâ: “Dostlarını daima vefa ile hatırla can!. Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz” demiştir.
Mevlana’nın diliyle tekrar edeyim; “Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz”. 2 Haziran 2022 Perşembe günü, ailecek Afyonkarahisar’a hizmet etmiş baba-oğulun; Edip Ali Bakı ile oğlu Haluk Nurbaki’nin aynı güne tevafuk eden vefatlarının sene-i devriyesi idi. Edip Ali Bakı, 2 Haziran 1959 tarihinde Afyonkarahisar'da vefat etmiş ve Afyonkarahisar Asri Mezarlık’taki aile kabrine (pafta: 16, kabir nu: 140) defnedilmiş idi. Halûk Nurbaki de babası Edip Ali Bakı gibi 2 Haziranda (1997) İstanbul'da vefat etmiş; Afyonkarahisar’da babası Edip Ali Bakı’nın ve annesi Emine Nevriye Hanım (v. 1980)ın medfun bulundukları aile kabrine defnedilmiş idi. Mekânları cennet olsun.
Bakı ailesi, her yıl olduğu gibi bu yıl da İstanbul, Ankara, Mersin, Konya ve Eskişehir’den Afyonkarahisar’a gelerek 2 Haziran 2022 tarihinde Mevlevi camisinde mevlid-i şerif, aile kabrinde yasin-i şerif okutarak; dua ve niyazlarla dedelerini, ebelerini ve babalarını hayırla ve özlemle yad ettiler. Hayırlı ve vefalı aile fertlerinden Allah razı olsun ve duaları kabul olsun inşallah. Hasta olduğum ve evde tedavi gördüğüm için bu yıl aralarında olamadım, ama ailenin büyüğü durumundaki Halûk Nurbaki’nin oğlu Ahmet Veysi Nurbaki’yi telefonla arayıp dedesini, babaannesini ve babasını hayırla yad edip, rahmetle andım.
Ahmet Veysi Nurbaki’nin söylediğine göre Mevlevi camisinde gerçekleştirilen Mevlid-i şerife aileden başka sadece beş-on kişi katılmış. Kabritanda ise aileden başka hiç kimse yok imiş. İnanın bu duruma çok üzüldüm. Afyonkarahisar’a yaptıkları hizmetleri ve çalışmalarıyla Afyonkarahisar’da yüzlerce, binlerce kişinin tanıdığı kesin olan Edip Ali Bakı ve Halûk Nurbaki’nin vefatlarının sene-i devriyesinde -camide ve kabristanda- Afyonluların bulunmayışı maalesef bir “vefasızlık” örneğidir. Edip Ali Bakı ki, eğitimciliği, idareciliği, araştırmacılığı ile ömrünü Afyonkarahisar’a ayırmış bir aydın şahsiyettir. Eşi, bu köşede tanıtmaya çalıştığım “Afyonkarahisar’ın Kadınanalarından Emine Nevriye Hanım’dır. Oğulları ki, Afyon halkına -Mehmet Saadettin Aygen gibi- yıllarca parasız doktorluk yapan ve ilaç paralarını veren Halûk Nurbaki’dir...
2-3 Haziran 2022 tarihli Afyonkarahisar yerel gazetelerine şöyle bir baktım. Merhumlar hakkında ne bir yazı ne bir haber göremedim. Üyesi olmadığım halde aralarında bulunduğum ve her türlü faaliyetlerini aşkla takip ettiğim Afyonkarahisar Yazarlar Şairler Derneği (AFYAŞAD)nin değerli üyelerinin yazıştıkları whatsapp grubana 3 Haziran 2022 tarihinde (saat 12: 50’de) şöyle yazdım: “Merhaba dostlar. Dün -2 Haziran- Afyonumuza büyük hizmetleri geçen merhum Edip Ali Bakı ve oğlu merhum Haluk Nurbaki'nin vefatlarının sene-i devriyesi idi. Ailesi tarafından Mevlevi camisinde ve kabirleri başında hayırla yad edildiler. Afyon sevdalısı dedelerimizi biz de hayırla yad edelim. Ruhları şad, mekânları cennet olsun...”
Kurulalı daha bir yıl olmayan ve çok aktif olan; hatta her sabah saat 4-5 civarında “Es Salatü Hayrün Minen Nevm. Haydi Namaza. Namaz Uykudan Hayırlıdır...” uyarı paylaşımıyla üyelerini uyandıran derneğimiz üyelerinden, üzüntüyle söyleyeyim ki sadece bir kadın kardeşimiz; “Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Rabbim, merhametiyle muamele etsin. Ruhlarına Fatiha okuyalım” diye yazdılar.
Kıymetli okuyucularım. Yine duygularıma hâkim olamadım. Bu, iyi gün dostluğu, ahde vefasızlık, hayattayken veya vefatından sonra unutma veya unutulma duygusu insanoğlunun mayasında var gibi... Söz ve mana ustası o büyüklerimiz ne ince serzenişte bulunmuşlar anlayana:
“Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar.
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin.” (Yunus Emre)
**
“Beni ağlan beni kim üstüme gelmez ölicek
Bir avuç toprağ atar bâd-ı sabâdan gayrı” (Necâtî Bey)
**
“Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapum bâd-ı sabâdan gayrı” (Fuzûlî)
**
“Kimsenem yok üstüme ağlar benüm
Yirce gökce minnetim var dîde-i hûn-bâruma” (Muhibbî)
Hayırla ve rahmetle andığım söz ustalarının affına sığınarak bugünkü sohbetimizi nazımla noktalamak istiyorum:
Vefâsızlık “vefâ” mı oldu nedir;
Vefânın ne adı, ne tadı kaldı.
Vefâ ne ki, gitti bütün değerler;
Vefakârın kuru bir feryadı kaldı.
Sohbetimizde adı geçen merhum ve merhumelerin ruhları şad, mekânları cennet olsun...