“Cennet anaların ayağı altındadır.” (Hadis-i Şerif)
Anne kıymeti bilen insan bir başka oluyor.
Anne duasını almak için çaba ve gayret gösterenin hayat tarzı bir başka oluyor.
Sağlığında annesinin ayaklarının altını öpen insan bir başka mutlu oluyor yaşadığı süre içinde. Anne duası alanın yaşadığı süre içinde hayatının tadı ve lezzeti bir başka oluyor.
Sağlığında annesinin bir dediğini iki etmeyen insanın ömrü bir başka şekilde bereketleniyor.
Sağlığında annesinin dizinin dibinden mümkün olduğu kadar ayrılmayan, zaman zaman onunla oyun oynayan, şakalaşan, gönlünü hoş etmeye çalışan insanın hayata bakış açısı bir başka oluyor.
Sağlığında annesinin her türlü hastalığına rağmen onun üstüne titreyen, ilaçlarını zamanında almasını sağlayan, yiyeceği yemekleri kendi eliyle özenerek yapan ve özellikle eliyle yediren insanın ömrü bir başka bereketleniyor ve şekilleniyor.
Sağlığında annesinin devamlı gözünün içine bakarak hayır duasını alanların bir başka oluyor hayat yolunda yürüyüşleri ve Yüce Allah katındaki yerleri.
Bir keresinde bir evladın annesine;
“Anneciğim ben ölürsem sana kim bakar?” sözüne karşılık annesinin cevabı ne kadar da anlamlı ve düşündürücü:
“Benim Yüce Yaratanım varken hiçbir kimsenin bana bakmasına gerek kalmaz.” Sözü oğlunun hiç mi hiç işitmeye tahammülü olmadığı bir sözdü ki, söylediğine bin pişman olmuştu.
O anne ki üzerinde kaza namazı yoktu. Olabildiğince cömert idi, yemeği ve yedirmeyi çok mu çok severdi. Teheccüd namazını, işrak namazını, kuşluk namazını, evvabin namazını hiç kaçırdığı vaki değildi. Küçüklüğünden beri kendi bildi bileli vakit namazlarını ezan okunur okunmaz kılmaya özen göstermekteydi. Namaz kılacak kadar namaz surelerini zamanında çocuk iken babası ezberletmişti. Kur’an bilmediği halde Kur’an-ı Kerim’i her gün açar ve her satırı için birer ihlâs okuyarak dua etmeyi ihmal etmezdi. Yüzünde hep gülümseme ve tebessüm vardı. Evde misafir ağırlamayı çok severdi. Hiçbir kimsenin kalbini kırdığı vaki değildi. Komşuları tarafından çok sevilirdi. Yüzü nur gibi bembeyazdı. Konuştukları hep önemli ve lüzumlu sözlerdi. Azı söylerdi, özü söylerdi. Bakışları bazen de önemli cümleleri konuşur gibi bakardı. Ölürken de kelime-i Tevhidi söyleye söyleye canını vermişti.
Ahmet Yılmaz Bey de işte bu mübarek annenin oğluydu. Diğer kardeşlerine hiçbir zaman hiç bir şekilde annesini vermeden ölünceye kadar bakmıştı. Sağlığında bir dediğini iki etmemeye özen göstermişti. Annesinin dualarını almayı bilmişti.
Rabbim cümlemize ve cümle Ümmeti Muhammed’e böylesi evlatlar nasip eylesin. Âmin…