AKTÜEL
Bu bölümde güncel olayların analizini yapacağım. Analizlerim daha çok hukuki olacak, lakin sizi yoğun bir hukuk diliyle sıkmamak adına olayına ve zamanına göre değişmek suretiyle, farklı disiplinler açısından da analizler yapacağım.
İklim krizine karşı eylemleri yakın zamanda İngilterenin Ulusal Galerisinde bulunan Van Gogh’un ayçiçekleri isimli tablosuna fırlatılan çorba ile görmüştük. Ben dahil çoğu kişi bunu radikal bulmuş, şok olmuş, böyle bir şeyin yapılmasını ahlaksızlık olarak nitelendirmişti. İklim aktivistleri esere zarar vermek istemediklerini, eserin zarar görmeyecek şekilde korunduğunu bildiklerini, bunu unutulmaz bir performansa çevirererek sanat yaparak iklim sorununa dikkat çekmek istediklerini söylediler. Bu yaptıkları performansın sanat olup olamayacağı sanat felsefesi açısından tartışmalı olsa da dikkat çekmek suretiyle amaçlarına ulaştıkları görülüyor.
İklim krizini tanımlarsak, küresel ısınma ve çevrenin kirlenmesinin sonucu olarak iklimin değişmesi ile oluşan problemlerin tamamıdır. Dünya genelindeki en büyük tehditlerden biri olarak kabul edilen iklim krizini engellemek için ulusal ve uluslararası hukuki metinler ne yazık ki yeterli-bağlayıcı değildir. Bu konuda karşımıza çıkan bir takım sorunlar şunlardır:
Birinci sorun, iklim krizinin hukuki bir tanımının olmamasıdır. İklim krizi, henüz resmi bir hukuki tanıma sahip değildir ve bu nedenle, bu krizle mücadele etmek için ne tür yasal araçların kullanılabileceği konusunda belirsizlikler mevcuttur. İklim krizinin hukuki bir tanımının yapılması ve bu tanımın uluslararası hukukta kabul edilmesi ulusal düzenlemelerin de buna uygun şekilde yapılması gerekmektedir.
İkinci sorun, iklim kriziyle mücadele etmek için yeterli yasal düzenlemelerin olmamasıdır. Ulusal yargı sistemimiz her ne kadar Çevre Kanunu ihtiva etse de bu kanundaki cezalar caydırıcılıktan uzaktır, pratikte bu kanun uygulama alanı bulurken güçlük çekmektedir ve iklim krizinin yarattığı bir takım yeni sorunlara çözüm önerecek yasal düzenlemelerin büyük bir bölümü henüz yapılmamıştır. Uluslararası hukuki çerçeve de genel olarak iklim krizinin boyutlarına uygun bir şekilde yapılandırılmamıştır. İklim krizinin etkilerinin azaltılması ve önlenmesi için birçok yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte, son yıllarda birçok ülke ve kuruluş iklim kriziyle mücadele için yasal düzenlemeler yapmaya başlamıştır. Paris Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalar, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltmaları ve iklim kriziyle mücadele için çeşitli yasal araçları kullanmaları için bir çerçeve oluşturmuştur. Bunun yanı sıra, bazı ülkeler iklim kriziyle mücadele için özel yargı organları oluşturmuşlar ve bu alanda yargı süreçlerinin hızlandırılması ve maliyetlerinin düşürülmesi için çeşitli düzenlemeler yapmışlardır. Bu düzenlemelere ilaveten sera gazı emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması, çevre koruma ve geri dönüşüm gibi konuları kapsamalıdır. Bir ara ileri sürülen şirketlerin ya kendileri bizzat ya da aracı şirket aracılığıyla temiz enerji için alacakları bir enerji belgesi ve benzeri projeler de Ukrayna-Rusya savaşı ve Rusya’nın doğalgazı kesmesi gibi nedenlerle şimdilik rafa kalkmış görünüyor. Ancak, dünya genelinde bu konuda yeterli düzenlemelerin yapılmamış olması, iklim kriziyle mücadelede ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üçüncü sorun, iklim krizinin hukuki sorumluluğunun belirsizliğidir. İklim krizine neden olan kişi, kurum veya ülkelerin hukuki sorumluluğu konusunda belirsizlikler mevcuttur. İklim krizinin oluşmasında tüm dünyanın sorumluluğu bulunmaktadır ve bu nedenle, hukuki sorumluluk konusunda net bir çerçeve oluşturulması gerekmektedir. Bunu devletlerin bir silah olarak kullanmasının önüne geçirilerek ancak uluslararası mahkemelerin bağlayıcı kararlar alabilmesinin yolu da açılarak sağlıklı bir orta yol bulunması da elzemdir.
Sonuç olarak, iklim krizi hepimiz için ciddi sorunlar yaratan bir tehdittir. Çevreyi kirletmeye devam edersek yakına içecek su, soluyacak hava, çocuklarımıza bırakabileceğimiz temiz bir dünya olmayacak.
Bu bölümün bir kısmını geçen yazıda bahsettiğim yapay zeka Chatgpt yazdı bir kısmını ise ben yazdım ama ne kadarı olduğunu söylemeyeceğim tespit etmeye çalışınız.
NE ÖĞRENDİM
Bu bölümde öğrendiğim yeni bilgileri, merakımı cezbeden olayları, deneyimlerimi sizlerle paylaşacağım.
İçinde bulunduğumuz otomasyon-yapay zeka çağında insanların sahip olabileceği iki beceri hala önemlidir: Zor işlerde çabucak ustalaşmak ve hem nitelik hem de hız bakımından seçkin düzeyde üretmek. Üretkenliğin yeni yasası şu şekilde formülleştirilebilir: Yüksek kaliteli iş miktarı = (Harcanan zaman) x (Dikkat yoğunluğu) Dikkat yoğunluğunu sağlayabilmek için de Cal Newport-Pürdikkat Çalışmak kitabındaki Derin Çalışmak meselesini ele almak gerekiyor. Çoğu insanın yaptığı Yüzeysel Çalışma,Tamamen odaklanmayı ve bilişsel çaba harcamayı gerektirmeyen işlerdir. Yüzeysel çalışmayla üretilen değerler dünyaya yeni bir şey katmaz ve taklit edilmeleri çok kolaydır. Derin Çalışma: Tamamen odaklanmış halde, büyük bir dikkatle gerçekleştirilen ve bilişsel yeteneklerimizin sınırlarını sonuna kadar zorlayan profesyonel faaliyetlerdir. Pürdikkat çalışmayla üretilen yeni değerlerin ve geliştirilen kişisel becerilerin başkalarınca taklit edilmesi çok zordur. Ortalama bir insan günde en fazla 4 saat tam odaklanmış bir şekilde çalışabilmektedir.
İrade, kullanıldıkça tükenen kısıtlı bir kaynaktır. Derin çalışma alışkanlığı kazanmanın püf noktası, çalışma hayatınıza birtakım rutinler ve ritüeller eklemektir. Bunun en büyük nedeni minimum irade gücü harcayarak maksimum verim elde etmektir. Rutinler ve ritüeller sizi otomatik pilota alarak bunu sağlamanıza yardımcı olur. Bahsettiğim kitapta bu yöntemlere detaylıca değinilmiş, konu ilginizi çekerse inceleyebilirsiniz.
NİTELİKLİ EĞLENCE
Bu bölümde okuduğum kitapları, seyrettiğim filmleri-dizileri, oynadığım oyunları ve eğlenceye dair diğer tavsiyeleri vereceğim. Hiçbirimiz robot değiliz, sürekli çalışamayız, kaliteli zaman geçirip eğlenmemiz gerekir. Ancak bunları amaçsız bir şekilde yaptığınızda eğlence sizin için yalnızca bir kafa dağıtma aracı olacaktır. Bu nedenle tavsiyeler kıymetlidir.
Çizgi romanların yalnızca çocuklar için olduğu varsayımıyla hareket ediliyor ancak yetişkinler için de pek çok çizgi roman bulunuyor. Bunların bazıları insanın ruhuna ağır gelen işler bile olabiliyor. Bugün bahsedeceğim Maus-Hayatta Kalanın Öyküsü işte böyle bir çizgi roman. Art Spiegelman tarafından çizilen bu çizgi roman siyah-beyaz şekilde çizilmiş. Nazi Almanyası döneminde Polonya Yahudisi bir ailenin zulümden kurtulma hikayesini anlatan bu eser gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Çizer “Metamaus” adı altında bu çizgi romanın orjinal fotoğraflarını da hikayeyi kanıtlamak maksadıyla sonrasında yayımlamış.
Çizgi romana dönersek sembolik bir anlatım kullanılmıştır. Naziler kedi, toplama kampındaki insanlar fare, Polonyalılar domuz, Amerikalılar köpek, Fransızlar da kurbağa olarak tasvir edilmiştir.
Bu çizgi roman, çizgi roman okumak isteyen ancak süper kahraman sevmeyen kimseler için güzel bir giriş eseri olabilir.
ALINTILAR
Bu bölümde ünlü insanlardan, bilim adamlarından, kurgusal olan veya olmayan muhtelif kitaplardan alıntılar paylaşacağım. Bu bölümün maksadı sizlere bir sonraki yazıya kadar kuru kuru veda etmemek.
“Dizlerimin üstünde yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir.”
Emiliano Zapata